Yaşlı gözler
Taşlı sözler
Safın birini
Yaktı hisler
Günler geçer
Bir şey sezer
Uyku tozunu
Kat(i)leder
Kerem Çinpolat ile Leman Sabah sevgili olduklarından beri verimliliklerini arttırmak için Hobiko (Hobi Koruma) dedikleri bir oyun oynuyor. Basitçe, seçtikleri altı farklı hobiden herhangi birini 10 dakika yaptıklarında kendilerine puan yazıyorlar. Ayın sonundaysa en çok puan alan kazanıyor, kaybeden onu ödüllendiriyor. Bu blogdaki eserler, Hobiko’da puan almak için yazdıklarıdır. İyi okumalar. Yorumlarınızı bekliyorlar.
Yaşlı gözler
Taşlı sözler
Safın birini
Yaktı hisler
Günler geçer
Bir şey sezer
Uyku tozunu
Kat(i)leder
Yol.
Denge denklemi,
Piramitleri ısırmış;
Ay- bulutun kapanı.
Evimdeki sel: yol.
Anısız tavşan,
İkilemin hafızası?
— (yok)
13 Aralık’a vurduğunda saat
kutsal göksel pembesel bir ses
bana geldi: “Sen başlayalı itaat
etmeye aşka, kendine prenses
edineli, küçük 20’lik prens,
tamı tamına 365 gün;
Ay'ın sivri ucundan süzülen kristal,
Dünya'ya inecek gece sonunda
Yoluna birazı somut, birazı müzikal
İnsanlar çıkacak, sabaha varınca.
Umutun özgür kanatları çırpılacak
Doğasının en özelini, güzelini bulunca
Şükrü hissedecek teninden soyulan.
Minik damlanın devasa hali, tanrısal.
Sanrısına maddesel başkaldırısı
Sonuçlanacak betonu ıskalayınca.
Yolculuğu hem soluk–hem taze olan
Kristal, derelerde; sularda yüzecek.
Bir bir dalgaları bozup, tekrardan
İnşa edecek şeklini, sessizce boğulan.
Güldü. Güldü. Gülmeye devam etti. Yemin ederim omuriliğini kusacağından korktum. Bir yılanın iskeleti gibi, fışkırsaydı eğer omuriliği ağzından, etrafında gülen çocuklar da alıp oyuncak yapardı. Gülerlerdi, “Yılann!” diye; kız çocuklarını korkuturlardı, kız çocukları yılanın başını okşardı, falan filan... Ama çocukların gülüşüyle yanlarındaki boyalı yüzlü, komik giysili eşek kadar adamın gülüşü karşılaştırılamazdı. Adamın ağzı çocukları yiyecekmiş gibi açılıyordu. Onlar daha çocuk tabii; niyeti niyetten ayırt edemezler ve gülmeye devam ederler. Öyle masum bir neşe var ki suratlarında insan bir an diyor, “belki de gerçekten amcanın art niyeti yoktur, huyu öyledir.” Ama hayır, ihtimali yok. Siz de görseniz, siz de bunu diyemezdiniz. Semra’nın çağırdığı bu parti palyaçosunda kesinlikle bir terslik var ve çocukların tehlikede olduğunu seziyorum.
Ebeveynlerden sadece Fırat kalmış. O da beyaz dalgalı saçını gözlerine sermiş, koltukta uyuyakalmış. Diğerleri nerede? (Palyaçonun boyalı yüzünü beynimin duvarlarından kazımaya başladım.) O kadar uzun süredir palyaçoyu gözlemlemişim ki Semralar kaybolmuştu oturma odasından. Ardlarında yarım yenmiş bir pasta, tavanda süzülen helyumlu balonlar, gülen (ve büyüyen) çocuklar ve tuzaklı bir palyaço bırakmışlardı. Partiye son veya mola verilmiş gibi soluk bir hava vardı. Pasta gittikçe kuruyor, balonlar gittikçe alçalıyor, gülüşlerse gittikçe yavaşlıyordu. Aklıma şimşek çaktı. Fantamı içip, bardağı masaya vurup ayaklandım.
Zihnimden nefret ediyorum;
Her sesinden mekanik klavyenin,
Camları titreten tizinden rüzgarın.
Oturdum ve sadece deniyorum.
Tiksindiğim saniyelerin telafisine
Samimiyetsiz ağıtlar yakıyorum.