Ara...

9.12.2025

Ay'ın Aydını

Ay'ın sivri ucundan süzülen kristal,

Dünya'ya inecek gece sonunda

Yoluna birazı somut, birazı müzikal

İnsanlar çıkacak, sabaha varınca.

Umutun özgür kanatları çırpılacak

Doğasının en özelini, güzelini bulunca

Şükrü hissedecek teninden soyulan.


Minik damlanın devasa hali, tanrısal.

Sanrısına maddesel başkaldırısı

Sonuçlanacak betonu ıskalayınca.

Yolculuğu hem soluk–hem taze olan

Kristal, derelerde; sularda yüzecek.

Bir bir dalgaları bozup, tekrardan 

İnşa edecek şeklini, sessizce boğulan.


Bir sonraki rotasına harita, dairesel.

Mavi kürenin çeşitli farklı kıyılarına

Durmadan özünü hatırlayacak yolda.

İmgesel inancına doğrudan bağladığı

İpi görecek, uçtukça daha da hızlanan.

Dilini hiç bilmediği evlerin yakınına 

Yeşiline konacak, tanrılarca gözlenen.


Mırıltılar duyacak pencerelerin içinden.

Her notada büyüyen merakı, sebebi

İzlemesinin dört gözle-hiç durmadan.

Yükselen ses yere düşecek hınçla

Tıpkı yolculuğu başlatan darbe gibi

Nemli havanın ruha bağı sanatsal.

Tıpkı çocukların zarif saçları gibi.


Koşturan minik bacaklar görecek.

O’da içlerine katılıp parçalanırken

Yeni canlılar katledecek sinsiden.

İnce kanatlı veya uzunca antenli.

Merakın bedeli, ne diye var olursa

Olsun–yaratılışın fıtratında yer alan

Duyguya yüklenen anlam bu kristal.

Zifiri Sorular

Güldü. Güldü. Gülmeye devam etti. Yemin ederim omuriliğini kusacağından korktum. Bir yılanın iskeleti gibi, fışkırsaydı eğer omuriliği ağzından, etrafında gülen çocuklar da alıp oyuncak yapardı. Gülerlerdi, “Yılann!” diye; kız çocuklarını korkuturlardı, kız çocukları yılanın başını okşardı, falan filan... Ama çocukların gülüşüyle yanlarındaki boyalı yüzlü, komik giysili eşek kadar adamın gülüşü karşılaştırılamazdı. Adamın ağzı çocukları yiyecekmiş gibi açılıyordu. Onlar daha çocuk tabii; niyeti niyetten ayırt edemezler ve gülmeye devam ederler. Öyle masum bir neşe var ki suratlarında insan bir an diyor, “belki de gerçekten amcanın art niyeti yoktur, huyu öyledir.” Ama hayır, ihtimali yok. Siz de görseniz, siz de bunu diyemezdiniz. Semra’nın çağırdığı bu parti palyaçosunda kesinlikle bir terslik var ve çocukların tehlikede olduğunu seziyorum.

 Ebeveynlerden sadece Fırat kalmış. O da beyaz dalgalı saçını gözlerine sermiş, koltukta uyuyakalmış. Diğerleri nerede? (Palyaçonun boyalı yüzünü beynimin duvarlarından kazımaya başladım.) O kadar uzun süredir palyaçoyu gözlemlemişim ki Semralar kaybolmuştu oturma odasından. Ardlarında yarım yenmiş bir pasta, tavanda süzülen helyumlu balonlar, gülen (ve büyüyen) çocuklar ve tuzaklı bir palyaço bırakmışlardı. Partiye son veya mola verilmiş gibi soluk bir hava vardı. Pasta gittikçe kuruyor, balonlar gittikçe alçalıyor, gülüşlerse gittikçe yavaşlıyordu. Aklıma şimşek çaktı. Fantamı içip, bardağı masaya vurup ayaklandım.